Sabah ayrıldığımız Ohri’den, Arnavutluk üzerinden akşam saatlerinde Karadağ sınırına varıyoruz. Karadağ her ne kadar yolları dar olsa da muhteşem doğasıyla karşılıyor bizi.
Yollar dar karşıdan araç gelince uygun yerde geçmesi için duruyoruz o derece yani ama trafik olmadığı için fazla sorun olmuyor. Adı gibi dağlık bir ülke dağları tepeleri keskin virajları aşarak güneş batmadan Budva’ya ulaşıyoruz. Kiraladığımız evin balkonundan güneşin Adriyatik’den batışını izliyoruz. Olağanüstü bir güzellik.
Vakit kaybetmeden sahile iniyoruz. Suyun rengi ve berraklığı o anda denize girme isteği uyandırsa da seyretmekle yetiniyoruz.
Old Town’nun hemen karşısından ev kiraladığımız için hemen gezmeye buradan başlıyoruz.
Kale içerisinde yer alan Old Town Venedik’liler tarafından yapıldığı söyleniyor.Kale kapısından içeri girdiğimizde zamanda yolculuk edip bir orta çağ kentine geldiğinizi de pekala düşünebilirsiniz.
Old Town içerinde müze ve sanat galerinin yanında antikalar ve sanatseverlerin hoşuna gidebilecek birçok eşya dükkanları var. Ama bizi en çok kale burçlarından izlediğimiz manzara etkiliyor. Burada ayrıca çok da güzel bir restaurant var.
Budva gezimizin ikinci gününü denize ayırıyoruz. Budva’ya yakın jaz plajı var. Ormanlarla çevrili berrak ve masmavi suyu, içindeki oyun alanları ve temizliği ile 5 yıldız bir plaj. Kiraladığımız evin sahibinin verdiği kartla plaja ve otoparka ücretsiz girdik. Özellikle çocuklar denize bayıldı.Planda 1 gün ayırmamıza rağmen ertesi günde geliyoruz.
Balkan ülkelerinde sıkça karşılaştığımız Pekara(fırın)lardan bur da da var. Ama Saraybosna’da yediğimiz böreklerin tadını bulamıyoruz. Fiyatlar diğer balkan ülkelerine oranla biraz pahalı olsa da genel olarak Avrupa’ya oranla ucuz. Marketten alışveriş yapıp yemek işini evde hallediyoruz. Balkonda ki manzara olağanüstü. Akşamı şehri gezmeye ayırıyoruz. Küçük bir şehir. Avrupalı turistler çoğunlukta. Sahilde sıradan eğlence mekanları var çok kalabalık değil.
Karadağ’da ikinci durağımız Kotor. Budva’ya 23 km mesafede, Kotor Körfezi denilen bölgenin en uç kısmında denizin, dağların içine girdiği bu liman şehri eski ve modern haliyle ve kedileriyle karşılıyor bizi.
Şehrin hemen girişinde aracı park edip bu muhteşem manzarayı tepeden görebilmek için Old Town’a giriyoruz. Görevli tepeye çıkmak için yaklaşık 1,5 saat ve 1350 basamak merdiven çıkmamız gerektiğini söyleyince kararsızlık yaşıyoruz. Kerem zaten çıkmak istemiyor. Onu ikna etmek bana düşüyor ve giriş ücretini ödeyip yola koyuluyoruz.
Güneşin batışını izlemek için acele ediyoruz ama hiç kolay değil çıktıkça gördüğümüz manzara bize motivasyon oluyor.
Sonunda en tepeye varıyoruz. Manzara çok farklı duygular yaşatıyor. İyi ki çıkmışız yorgunluğa kesinlikle değiyor.
Bol bol fotoğraf çeksek de bu güzelliği yansıtmamız zor güneş battı batacak derken son kafile olarak inişe başlıyoruz.
Kaleden eski şehre inerken belli noktadan sonra farklı yollar var ve biz burada birbirimizi kaybediyoruz. Telefonda olmadığı için kısa bir panik yaşıyoruz. Keremin annesini bulamayınca çıkardığı yaygara neyse ki kısa sürüyor şehre indiğimizde karşılaşıyor ve derin bir oh çekiyoruz.
Yorgun argın eski şehre dolaşıyoruz. Karnımız aç uygun bir restaurant bulup karnımızı doyuruyoruz.
Nurhayat’ın Objektifinden
Karadağ’dan Dubrovnik’e (Hırvatistan) gitmek üzere ayrılıyoruz. Karadağ çok güzel yemyeşil bir ülke insanları modern herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadık. Kaldığımız ev çok güzeldi 3 gün dolu dolu geçti buruk ayrılıyoruz.
Tivat üzerinden Kotor Körfezinin batı yakasındaki Lepetane-Kamenari arasını feribotla geçerek Karadağ maceramızı tamamladık.