Budapeşte’den ayrılıp Viyana’ya doğru hareket ediyoruz.240 km lik yolu 3 saatte gitmeyi planlıyorduk, uçsuz bucaksız yemyeşil düzlükler ve rüzgar türbinleri arasında gayet de keyifli giderken Avusturya sınırına 3 km kala trafik durdu yaklaşık 3 saatte sınırı geçtik. Avusturya polisi güvenlik gerekçesiyle yolu tek şeride indirip geçişi kontrollü sağlıyordu.
Gece geç saatte Viyana’ya vardık Navigasyon olmadığı için bir müddet oteli aramakla geçti sonunda bulduk ama saat 2 olmuştu bile. Otele yerleşip hemen uykuya daldık.
Ertesi sabah kahvaltı yaptıktan sonra geziye otele yakın Schönbrunn Sarayı’ndan başladık.
Habsburg hanedanının yazlık saray olarak kullandığı devasa bahçeleri yada ormanı olan saray bizi adeta büyüledi.
İmparator Joseph’in eşi olan Elisabeth namı diğer Sisi’nin en sevdiği saray olarak da bilinirmiş. Sisi’nin hazin hikayesini de burada öğrendik; Macaristan’a olan düşkünlüğü ve saray kurallarına uymadığı için sosyete de tepki çekse de halk tarafından sevilen biriymiş. Tek oğlu velihat prens intiharıyla yıkılan imparatoriçe İsviçre gezisi sırasında İtalyan bir anarşist tarafından bıçaklanarak öldürülmüş.
Schönbrunn Sarayı ve bahçesi 1749 yılında İmparatoriçe Maria Theresia tarafından yaptırılmıştır. Fransanın versailles sarayı örnek alınarak yapılmış. Sarayı gezmek için en ucuz bilet imperial tur bileti, bilet alındıktan sonra giriş saati veriliyor ve ancak o saatte girebiliyorsunuz.Sesli rehber seçenekleri arasında Türkçe’de var.
Sarayın bahçesinde yer alan, çeşmeler,ağaç dalları budanarak yapılan labirent,atlı araba turları, botanik bahçe, sarayın karşısındaki zafer takı, çocuk müzesi gezilip görülmeye değer.
Schönbrunn Sarayı bahçesinde bulunan Hayvanat Bahçesi Avrupanın en eski hayvanat bahçesiymiş.27 euro verip 2 bilet aldıktan sonra Kerem’le biz hayvanat bahçesini gezdik. Diğer aile fertleri de sarayı gezdi. Çok geniş bir alanda kurulan Hayvanat Bahçesinde bizim ilgimizi pandalar, penguenler ve kutup ayıları çekti 2 saat gezdik ama bitiremedik.
Saray gezimizi saat 15:00 de sona erdirip şehre gitmek için aracı park ettiğimiz yere yürüdük.
Viyana’nın merkez diyebileceğimiz Karlsplatz’da aracı park edip, gördüğümüz ilk Mc Donalds’a oturup yine tavuk burger yedikten sonra Viyana caddelerinde yürümeye başladık.
O ne kadar geniş caddeler, aynı yolu kullanan tramvay otobüs otomobil yaya her şey o kadar düzenli ki şaşırmadan edemedik. Her bina her sokak başlı başına görülmeye değer şehrin bir ruhu var. Nereye baksan tarih ve sanat görüyorsun büyüleyici. Bizde nereye bakacağımızı şaşırmış bir durumda şehrin büyülü havasına kendimizi kaptırıp yürümeye devam ediyoruz. Her yerden su fışkırıyor kana kana içiyoruz.
Yürürken ağaçların arasından Viyana‘nın en güzel kiliselerinden biri olan Karl Kilisesi gözüküyor.
Barok tarzında inşa edilen kilise inşası 1737 yılında tamamlanmıştır.Bu tarihten 200 yıl önce cüzzam hastalarına yardım eden Kardinal Karl’ın anısına yapılmıştır
Viyana’nın en ünlü ve en güzel caddelerinden Graben caddesindeyiz.
Viyana’nın sembollerinden biride hiç kuşkusuz Aziz Stephen Kadetrali’dir. Yapımı 1160 yılında tamamlanan roma ve gotik tarzı eser şehrin tarihine de tanıklık etmektedir. Biz gezdiğimizde içerisinde ayin yapılmaktaydı. Bu tarihi ve devasa kilise ücretsiz gezilebilir. Asansörle çıkılan seyir terasında viyana seyredilebilir ama biz zamanımız kısıtlı olduğu için içini gezdik sadece.
Graben caddesinden çıktıktan sonra bizi imparatorluklara ev sahipliği yapmış Hofburg Sarayı karşılıyor.
Hanedanın kışlık saray olarak kullandığı bu yapının yapımı 1654 yılında tamamlanmış. Kraliyet yaşamının ihtişamını bu muhteşem yapıya bakarak bile görebiliyorsunuz. Biz başka zaman gezeriz diye girmediğimiz sarayda Sisi Müzesi, kullanılan eşyalar ve imparatorluk odaları gezilebilir.
Habsburg Hanedanının tek imparatoriçesi Maria Theresia’nın kızı ve son Fransız Kraliçesi olan ve ihtilalde idam edilen Marie Antoinette’nin de doğduğu ve 14 yaşına kadar yaşadığı saraydır.
Biz sarayın bahçesinde dinlenirken Kerem’de kendine arkadaş bulup baloncuklarla eğlendi. Keyfine
diyecek yoktu.
Ring caddesindeki tarihi parlamento binası, demokrasinin beşiği antik yunanı andıran mimarisi ile görülmeye değer. 1874 ve 1884 yıllarında inşa edilen ve 2. dünya savaşında ağır hasar gören ancak aslına göre restore edilen bina halen Avusturya Cumhuriyeti yasama meclisi olarak kullanılmaktadır. Avusturya’nın Cumhuriyete geçişi de bu binada yapılan anayasayla olmuştur. Aynı zamanda Meclisin toplanmadığı günlerde ziyaretçilere de açık.
İhtişamın sanatla bütünleştiği , aristokrasinin başkenti, dünyanın en iyi müzelerinin, yapılarının olduğu her yanında kahve ve çikolata kokusunun yayıldığı doğayı, tarihi bozmadan teknolojiyi hayatına yansıtan muhteşem bir şehir. Mozart’ın Beethoven’nin, Chopin’nin Schubert’in Haydn’nın Kafka’nın Freud’un, hanedanın ruhu hala bu şehirde ..
Gece yarısına doğru şehrin güzelliğinden sarhoş olmuş bir şekilde ayrılmak üzere otoparka yürürken muhteşem çiçeklerle bezenmiş parkta soluklanıyoruz.
Bir diğer parkta gördüğümüz ücretsiz açık hava sineması kültür ve sanatın bu kent için ekmek ve su gibi vazgeçilmez olduğunun en güzel örneklerinden biri..
Gece yarısı artık, yorulduk yemek yedikten sonra dinlenip şehrin sesini dinliyoruz.
Yüzümüzde tebessüm ama ayrılığın hüznü Prag’a gitmek üzere şehirden ayrılıyoruz.